İstanbul‘a yakın günübirlik gezi arayışında olanlar için en ideal yerlerden biri Edirne. Türkiye‘nin kuzey batısında hem Yunanistan hem de Bulgaristan sınır kapıları bulunan Edirne’de gezilmesi ve görülmesi gereken yerler oldukça fazla. Buna rağmen iyi bir planlama ile bir günde gezilebiliyor. Ayrıca tam bir gurme şehri Edirne; aç gelin, tok gezin!
İstanbul’dan hareketle 220 km yolu ortalama iki saatte tamamlayarak ulaşabilisiniz Edirne’nin merkezine. Biz iki günlük bir planla gezdik. İlk olarak Cuma namazı için Mimar Sinan’ın ‘Ustalık Eser’im’ dediği Selimiye Cami ile başladık gezimize.
Selimiye Camii
İstanbul’dan önce Osmanlı Devleti’ne başkentlik yapan Edirne ile özdeşleşerek bu kentin simgesi haline gelen Selimiye Camisi dünyanın gelmiş geçmiş en büyük ve dâhi mimarlarından Mimar Sinan’ın eseridir. Osmanlı İmparatorluğu’nun gücünün zirvesinde olduğu yıllarda yaşayan Mimar Sinan bu gücü adeta mimari ile şekillendiren bir deha olup, Selimiye Camisi ile imparatorluğun kudretini yansıttığı ve Osmanlı mimarisinin zirve noktasını meydana getirdiği söylenebilir. Hatta camiyi yalnızca Osmanlı’nın değil dünya mimarlık tarihinin en gözde eserlerinden biri olarak tanımlamak abartı olmaz. Selimiye Camisi ve Külliyesi’nin UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alıyor olması da bu gerçeğin tüm dünyaca kabul edildiğinin kanıtı.
İhtişamlı görüntüsüyle ziyaretçilerini kendine hayran bırakan Selimiye Camisi’nin yapımına 1568 yılında başlanmış ve yaklaşık 15 bin kişinin çalışmasıyla ancak 1575 yılında tamamlanabilmiştir. Çok uzaklardan dahi görüntüsüyle görkemini belli etse de asıl hayranlık caminin içine girildiğinde hissedilir. Selimiye Camisi’nde kubbe Mimar Sinan’ın mesleğinde ulaştığı doruk noktalarından birini temsil eder. Böylesi geniş bir kubbeye sahip olmasına rağmen kubbeyi destekleyen ayakların iç mekânı bölmesine izin verilmemiştir. Osmanlı ordusunun Avrupa seferlerine çıktığında Edirne’de mola vererek 6 bin kişinin rahatlıkla ibadet edebileceği bu camide namaz kıldığını tarihi kaynaklardan öğrenmek mümkündür. Caminin dört köşesinde yer alan ve her biri üç şerefeli olan minareleri ise kendi türleri içinde dünyanın en zarifleri arasındadır. Şaşkınlık uyandıracak bir mimari başarı ile çok uzun olmalarına rağmen olabilecek en ince biçimde yapılmışlar ve hatta iki tanesine şerefelere çıkarken birbirleriyle kesişmeyen üç farklı merdiven yerleştirilmiştir.
Dünya mimarlık tarihine muhteşem eserler bırakan Mimar Sinan bu camiyi “Ustalık Eserim” olarak tanımlar. Ayrıca yaptığı çalışmalardanbahsettiği Tezkiret-ül Bünyan adlı eserinde burada meydana getirdiği kubbe ile Ayasofya’nın kubbesini aştığını, minarelerinin ise eşsiz olduğunu belirtir. Deha ve ustalığı kadar mütevazılığı ile ünlenen Mimar Sinan’ın dahi Selimiye Camisi’nden bu sözlerle bahsetmesi ve daha da önemlisi ustalık eseri olduğunu ifade etmesi, o güne kadar ulaştığı tüm deneyim ve yetkinliğini burada uyguladığının bir kanıtı. Selimiye Camisi, mimarisi yanında döneminin en gözde örnekleri arasında yer alan İznik çinileri, usta hattatların eseri olan kalem işleri, ahşap ve sedef süslemeleri, mermer işçiliğinin şaheseri olarak gösterilen minber ve mihrabı ile de mutlaka görülmesi gereken bir yapı. Cami ile birlikte külliyeyi meydana getiren yapılardan Dar-ül Kurra Medresesi günümüzde Vakıf Müzesi, Dar-ül Hadis Medresesi ise Türk ve İslam Eserleri Müzesi olarak hizmet vermektedir Osmanlı sultanları, önemli yerleşimlerde ve özellikle başkentlik yapmış kentlerde kapsamlı imar faaliyetleri gerçekleştirmişlerdir. Yaklaşık bir asır boyunca başkent olan Edirne, tıpkı İstanbul ve Bursa’da olduğu gibi bu geleneğe uygun olarak görkemli anıt eserlerle donatılmıştır.
Kaynak: Kültür ve Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürlüğü Tanıtıcı Yayınlar
Türk İslam Eserleri Müzesi
Namaz ve avlu gezisinden sonra cami avlusunun içerisinde bulunan Türk ve İslam Eserleri Müzesi‘ni ziyaret ettik. Uzun vakit ayırmayı hakeden çok özenli ve fazlaca eserin bulunduğu bir müze burası. Eğer İş Bankası kredi kartınız varsa onu müze kart olarak kullanabilir, ücret ödemek zorunda kalmazsınız.
Mimar Koca Sinan
Edirne’de ilk müze, Atatürk’ün emriyle 1925 yılında Selimiye Külliyesi’nin Dârülkurrâ Medresesi’nde açılmıştır. Daha sonra bu binanın ihtiyacı karşılayamaz hale gelmesi üzerine etnografik eşya aynı külliyenin Dârüttedrîs Medresesi’ne nakledilerek burası 25 Kasım 1936 günü Etnografya Müzesi adıyla faaliyete geçirilmiş, 1949’da da Dârülkurrâ’daki eski müze kapatılmıştır. Etnografya Müzesi’nin de zamanla sayıları artan eserlere dar gelmesi üzerine arkeoloji ve etnografya seksiyonları 1971 yılında inşa edilen yeni müze binasına taşınmış ve medrese yalnız İslâmî eserlere göre tanzim edilerek Türk ve İslâm Eserleri Müzesi adıyla hizmete sokulmuştur.
Edirne’nin Pehlivanlarından
Eserler, kare planlı bir orta avlunun etrafındaki galeri üzerine dizilmiş on dokuz odanın on dördünde sergilenmektedir (diğerleri depo ve bürodur). Galeri boyunca eski yapılardan getirilmiş kitâbeler, ahşap tavan göbekleri ve Edirne Sarayı’na ait tuğralı mermer levhalar, orta avluda da Osmanlı hat sanatının en güzel örneklerinden olan bir kısmı yeniçerilere ait XVIII ve XIX. yüzyıl mezar taşları yer almaktadır. İçlerinde sadece birer niş bulunan odalardan farklı biçimde mihraplı, ocaklı ve yüksek kubbeli bir mekân olan büyük salonda (dershane) Edirne’deki kapatılan tekkelerden toplanan, XVI-XIX. yüzyılların ünlü hattatları tarafından yazılmış levhalar, Kur’ân-ı Kerîm’ler ve çeşitli tarikatlara ait dinî eşya sergilenmektedir. II. Beyazıt Külliyesi’nden gelen geçme tekniğiyle yapılmış oyma ve kakmalarla süslenmiş iki kapı kanadı salonun en görkemli eseridir. Bir odada kavukluk, sandık ve sini altlığı gibi edirnekârî ahşap eşya, bir başka odada maden ve ahşap mutfak eşyası, bir diğerinde de sedef kakmalı koltuk kanepe takımı ve kristal aynası ile eski bir Edirne evinin misafir odası sergilenmektedir. Edirne Sarayı kazılarından çıkan çini panolar ve tabaklar yine ayrı bir odada teşhir edilmektedir. Şehrin kara günlerini aksettiren Balkan Harbi odasında kanlı sancakla muhasara sırasında halkın yediği süpürge otu tohumundan yapılmış ekmek ibret verici bir tablo oluşturur. Silâh odasında XVI. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar kıymetli ustaların elinden çıkmış altın yaldız süslemeli yay, arbalet (kundaklı yay), kolçak ve miğferler, ayrıca mankenlerle canlandırılan yeniçeriler tanıtılmaktadır.
El yazması Kuran
Türk kadınının ince duygularını aksettiren nâdide iğne oyası ve diğer işlemelerle Anadolu ve Trakya’dan derlenmiş yün çoraplar da ilgi toplayan eserler arasındadır. Müzenin dikkat çekici köşelerinden biri de Kırkpınar güreşlerinde başpehlivanlık kazanmış ve dünya şampiyonu olmuş Koca Yusuf, Adalı Halil ve diğer pehlivanlara ait fotoğrafların sergilendiği odadır. Burada mankenlerle bir Kırkpınar ağası ve bir güreşçi tanıtılmaktadır.
Kaynak: TDV İslâm Ansiklopedisi
Tılsımlı Cepken 19.YY / Üzerinde çeşitli ayet ve dualar var.
Mutfak Tasviri
Dibek Taşı
Sünnet Çocuğu ve Odası
Saraç ve Ayakkabıcı
El işlemesi, krep ve kadifenin en gösterişli hali…
İğne, Sürme ve Takılar
Selimiye Arastası
Müze ziyaretinden sonra caminin hemen altında bulunan Selimiye Arastası‘nı gezdik. Hediyelik ürünleri, Edirne’ye has meyve sabunlarını ve günlük ihtiyaçları bulabileceğiniz güzel bir çarşı.
III. Murat Selimiye camisine gelir sağlamak için Mimar Davut Ağa’ya yaptırmıştır. 256 m. uzunluğunda ve 73 kemerlidir. İçinde iki yanda 124 dükkan vardır. Evliya Çelebi, buranın ‘Kavaflar Çarşısı” olduğunu yazar. Dua kubbesinde, burada dükkanı bulunanların her sabah, doğru iş yapacaklarına ant içtikleri ve dua ettikleri bilinir.
Kaynak: Edirne Valiliği.(2013). 81 İlde Kültür ve Şehir, Edirne
Bulgar Kilisesi
Edirne’de Bulgarların yaşadığı yıllarda Vali Rauf Paşa, Bulgar vatandaşların ibadet edebilmesi için bir kilise yaptırır. 1880’de açılan kilisenin papazlığını, Peterberon Erkek Sanat Lisesi’nin müdürü üstlenir. Balkan Savaşı patlar, okul kapanır. Müdür İstanbul’a göç eder, kilise papazsız kalır. Okulun son öğrencilerinden biri, Aleksandır Çıkırık’ın babası Filip’tir. Kilise cemaati yöneticiliği yapmış, papazlar yetiştirmiş bir aileden gelen Filip (Aleksandır Çıkırık’ın babası), görevi üstlenir. 1940’lı yıllarda, bakımsızlıktan harabeye dönene dek kilisede kesintisiz ibadet yapılır. Balkan Savaşı’ndan sonra Edirne’de cemaat yok denecek kadar azalmıştır. Uzun zaman kapalı kalan kilise 9 Mayıs 2004 tarihinde eski Bulgar kralı ve zamanın başbakanı Simeon Sakskoburgotski’nin de katılımıyla açılır. Edirne’de Ortodoks cemaatin üyeleri 40 kişi civarında. Katolik ve Protestanların bir kilisesi olmadığı için onlar da ibadet için Sv. Georgi’ye geliyor. Şehirde 15 kadar Müslüman-Ortodoks evliliği var. Özel günlerdeki ayinler için Bulgaristan’dan bile gelenler oluyor. Bazılarının düğünlerini de burada yapmış. Müslümanlar, ayini merak ettikleri için kilisede mum yakıp gidiyorlarmış.
Meriç Nehri
Gece Meriç Nehri‘ni gördük ama birde gündüz gözüyle görmek istedik. Nehir kenarında yürüyüş yaptıktan sonra Tunca Cafe’de Semaver eşliğinde öğle yemeğini yiyip İstanbul yolculuğuna başladık.
Balkanlar’ın en büyük nehirlerinden biri olan Meriç, Rila Dağı’nın kuzey eteği yakınlarından çıkar. Bulgaristan’da Filibe ovasını, Türkiye’de Edirne şehrini, Batı Trakya’yı suladıktan sonra, Ege Denizi’ne dökülür. Meriç, 480 km uzunluğundadır. Başlıca kolları Ergene, Arda ve Tunca’dır. Meriç nehri Türkiye’nin 10. büyük nehridir. Meriç Nehri’nin en önemli özelliği ise havza alanın Türkiye, Yunanistan ve Bulgaristan’la üç ülke sınırı içerisinde bulunmasıdır. Ülkemizde nehrin ismi Meriç olarak bilinirken, Bulgaristan’da Maitsa, Yunanistan’da Evros olarak anılmaktadır.
Ne Yemeli?
Edirne’ye gelip tava ciğer yememek olmazdı tabi 🙂 Edirne’yi bilen arkadaşlarımızın ortak önerisiyle Aydın Tava Ciğer Lokantası‘na gittik ve kesinlikle çok memnun kaldık. Hiç ciğer sevmeyen bana bile sevdirdi diyebilirim. Ciğerciler sokağında bulunan dükkanların hemen hemen hepsinin ortak bir lezzeti var diye düşünüyorum. Bazıları ünlenmiş ve kapılarında kuyruk oluşuyor. Aydın’da bu meşhurlardan biri.
Akşam yemeği için Meriç Nehri kenarında bulunan alkolsüz mekan Lalezar Restoran’a gittik. Bakır kaplarda güzel sunumuyla nehire karşı akşam yemeğimizi yiyip biraz yürüyüş yaptık. Hem ambiyans hem de yemekler gayet güzeldi Servis yavaşlığı dışında memnun kaldık.
Konaklama
Çarşıda biraz gezdikten sonra booking.com’dan tercih ettiğimiz Margi Otel’e gittik. Merkeze dört km uzaklıkta ve Edirne’nin 5 yıldızlı tek oteli burası. Beklentimizi karşıladı, temiz ve ferah odası, mescidi, bebeğimiz için verdikleri bebek yatağı ve sabah kahvaltısı ile memnun kaldık.
Şimdiden iyi tatiller.
Hacer harika bir gezi olmus yakın zamanda beraber gitmek ümidiyle 😉
Senin gezi tecrübelerini de yazmak çok isterim Sabriye’cim.