Bodrum, Antalya, Alaçatı gibi gibi popüler ve kalabalık tatil beldelerinin aksine Türkiye’nin en huzurlu rotalarından biri olan Datça’ya gidiyoruz bu yazıda!
2019 yazının Haziran’ın da İstanbul’dan hareketle başladığımız 10 günlük tatilimizin ilk rotası Akyaka, ikinci rotası Marmaris ve son noktası ise Datça idi. Datça’da gezilecek yerlere, konaklama noktamıza, plajlarına ve yemeklerine yer vereceğim bu yazıda.
Datça, Muğla ilimize bağlı, Ege ve Akdeniz bölgelerinin birleştiği bir yerde kurulu, Türkiye’nin en şirin yerlerinden biri. Taş evleri, begonvilleri, şirin sokakları, güler yüzlü insanları, güzel doğası ve berrak koylarıyla, huzur, sakinlik, mutluluk, dinginlikle özdeş.
Gezilecek Yerler
Knidos Antik Kenti
Denizinin temizliği, badem çiçekleri, koylarının ve büklerinin güzelliğiyle ünlü Datça, Ege ile Akdeniz‘in tam da birleştiği bir noktada yer alıyor. Bu birleşimin olduğu noktada ise; Tekir Burnu olarak adlandırılan yarımadanın ucunda yer alan Knidos Antik Kenti… Datça’ya yolu düşenlerin görmesi gereken önemli antik yerlerden biri.
Knidos beni şimdiye kadar gördüklerim arasında en çok etkileyen antik kent olmasından dolayı uzun uzun anlatmak istiyorum…
Knidos geçmişi milattan önce 2000 yılına kadar uzanan, korunaklı limanları, özel konumu, geçiş yolu üzerinde oluşuyla önemli bir liman kentiydi. Dar bir boğazla birbirine bağlanan iki liman şeklinde, ana karaya yakın bir ada üzerine kuruluydu.
Antik tarihçi Herodot, Knidos’u Lakedaimonlu göçmenlerin kurduğunu söyler. Antik literatürde, Knidos’un kuruluşu Dor kökenine ve Spartalı kahraman Triopas’a bağlanıyor. Dor’lar, Knidos antik kentini hem ticari hem de kültürel açıdan devrin en önemli liman şehri yaptılar.
Şehir bilim, mimarlık ve sanatta da oldukça ileri bir kentti. Tarihin büyük astronomi ve matematik bilimcisi Eudoksus, Doktor Euryphon, ünlü ressam Polygnotos ve dünyanın yedi harikasından biri sayılan İskenderiye Feneri’nin mimarı Sostratos burada yaşadı. Eudoksus’un geliştirdiği ve dönemin büyük buluşu olan güneş saati ise antik kentteki yerini halen koruyor.
Bölge nüfusunun M.Ö. 600 ve 700 yıllarında 80-120 bin kişiye ulaştığı da tahmin ediliyor. Knidos, döneminde şarap ihraç eden önemli bir ticaret merkeziydi. Doğu Akdeniz’den Karadeniz’e ve Atina’ya kadar Knidos şarabı gitmiş.
Ticaretten çok iyi paralar kazanan Knidoslular bu çok zor coğrafyada iki tiyatro, sayısız tapınak ve büyük bir agora kurmuşlar. Girişte görünen 10 bin kişilik tiyatronun dışında kentin yukarı bölümünde 20 bin kişilik diğer bir tiyatro var. Bu iki tiyatronun dışında 4500 bin kişilik bir konser salonu (Odeon), şehrin siyasî merkezi olan Akropol, mezar odaları (Nekropol) ve ünlü Aslanlı Anıt’ın temelleri günümüzde yıkıntı halinde.
Antik çağda çok ünlü olan ve ilk çıplak heykel diye bilinen Afrodit heykeli Knidos’u dünyada meşhur etti. Antik dönemlerde kentler kendilerine koruyucu bir baş tanrı ya da tanrıça seçer, kentin en büyük tapınağını onun adına yaparlardı. Knidoslular, Afrodit’i baş tanrıça olarak seçtiklerinden onun adına bir tapınak inşa etmişler.
İngiliz arkeolog Charles Newton, 1858 yılında Knidos’ta kazı yaparken, günlüğüne şunları yazmıştı: “…Halikarnassos’un gurur duyacağı bir anıt mezarı: Mozole’si, Rodos’un bronzdan dökülmüş anıtsal bir heykeli: Helios’u varsa, küçük Knidos kentinin de aynı şekilde gurur duyabileceği bir Afrodit Heykeli vardır; o heykeldir ki, Bithynia (Ege bölgesinin kuzeyi) Kralı Nikomedes, karşılığında kentin bütün gelirini ortaya koymuştur; Knidos’un bütün borçların silmiştir, ama nafile…” Heykeltıraş Praksiteles’in Knidos için yaptığı çıplak Aphrodite heykeli günümüzde bulunamamış olsa da kaidesi görülebiliyor.
Rodos adasında inşa ettikleri 32 metre yüksekliğindeki Güneş tanrısı Helios’a ithafen yapılan heykel kendilerini koruduğuna inanırlardı. Antik dönemin 7 dünya harikasından biri olan heykel MÖ 226’da yıkıldığında, yalnızca 56 yıldır ayaktaydı.
Knidos krallığının simgelerinden olan Knidos aslanı, Osmanlı yönetiminden alınan kazı izni ile 1858’te yerinden sökülüp İngiltereye götürüldü. Kirmeryalı Conan komutasında büyük bir deniz savaşını kazanan Knidoslular, zaferin anısına bu Knidos Aslanı’nı yaptırmış. Heykel şehrin 1.5 kilometre doğusundaki tepeye dikilmiş. Açıktan geçen bütün gemilerin görebileceği şekilde tasarlanmış. Bugün British Museum’un girişinde, tüm ihtişamıyla bugün ziyaretçilerini karşılıyor.
Zaman içinde önce Lidya, sonrasında Pers egemenliğine giren Knidos, tarihi boyunca Atinalılardan Mısırlılara pek çok kez el değiştirdi. 1282’de Menteşoğlu beyliğine geçen yer 1413’te Osmanlı hakimiyetine girer. Datça Yarımadası bölgenin tümü ile birlikte 1. Dünya Savaşından sonra Millî Mücadele yıllarında kısa bir süre İtalyanlar tarafından da işgal edilir.
Knidos Antik Kenti’nde denize girilebiliyor. Sadece yaz dönemlerinde açık olan bir cafe restoran da hizmet veriyor. Arkeolojik araştırmaların yapıldığı alanın uç kısmında deniz feneri var. Yarım saatlik bir yürüyüşle fenere ulaşınca yarımadadan panoramik Akdeniz ve Ege manzarası gözlerinizin önüne seriliyor. Knidos antik kenti giriş ücreti 12 TL. Müze Kart ile ücretsiz ziyaret edilebiliyor.
Knidos’a nasıl gidilir!
Knidos Datça Merkezine 38 km uzaklıkta yer alıyor. Kıvrıla kıvrıla giden uzun bir yolu var. Araçla gidiyorsanız, Marmaris-Datça yolu üzerindeki yolculuğunuzda Datça sapağına geldiğinizde yol ikiye ayrılıyor ve Knidos tabelasını takip eden yola giriyorsunuz. Yarımadanın en uç tarafına kadar bu yol devam ediyor ve sizi Knidos’a ulaşıtırıyor. Datça’dan kalkan minibüs ve deniz taksisi seferleri de mevcut.
Yüzyılların terk edilmişliğine karşın, Knidos’un özellikle sur duvarları, kuleleri, limanları ve diğer arkeolojik buluntuları ile görmeye değer. Knidos’u gezmek için birkaç saat ayırmak şart. Ziyaret saati 19.00’da sona erdiğinden gün batımından birkaç saat önce orada olmakta fayda var. Belki de dünyanın en güzel gün batımlarından birine de tanıklık edersiniz kim bilir!
(Yazının bir kısmı Yoldaolmak blogundan alıntıdır.)
Can Yücel’in Evi
Datça deyince akla ilk gelen isim Can Yücel oluyor… Datça üzerine yazdığı şiirler mi beklentimi yükseltti yoksa gezi bloggerlarının ve instagram fenomenlerinin abartması mı bilinmez ama Datça hayallerimdeki yer asla değil. Can Yücel’in hanımının hala yaşadığı bu evin kapısına da gidip bir görmek burası ile ilgili bir adeti yerine getirmek gibiydi, o kadar…
Not: Evde yaşam hala devam ediyor yani müze gibi bir beklenti oluşmasın. Yaşayanlar rahatsız edilmesin boşuna ☺️
Eski Datça Sokakları
Datça Koyları ve Plajları
Datça koylarının çokluğu virajlı yolları ile doğru orantılı. Popüler koylar arasında toplu taşıma hizmeti olsa da araba kiralayıp gezmek Datça gezinizi daha pratik ve hızlı hale getirebilir. Bu yüzden benim önerimiz; Datça’ya kendi aracınızla gidin ya da uçuşunuzdan sonra havalimanından mutlaka araç kiralayın.
- Hayıtbükü Plajı
- Gabaklar Koyu, Kızılbük
- Ovabükü Plajı
- Kurubük
- Palamutbükü
- Gerence Plajı, Küçük Akvaryum
- Akçabük
- Kargı Koyu
- Karaincir Koyu
Datça Tekne Turu:
Datça’nın koylarına araçla ulaşabileceğiniz gibi tekne turlarına katılarak da gidebilirsiniz. Kumluk plajından kalkan Datça tekne turları kısa tur ve uzun tur olmak üzere ikiye ayrılıyor. Kısa turlar 10.30’da başlayıp Dilek Mağarası, Domuz Çukuru, Palamutbükü, Hayıtbükü, İncekum ve Akvaryum rotasını takip ederek 18.30 limana geri dönmüş oluyor. Uzun turlar ise limandan 9.45’te ayrılıyor; Tavşan Adası, Knidos, Palamutbükü, İnceburun, Akvaryum rotasındaki koylarda çeşitli molalar vererek 19.00’da geri dönüyor. Grup tekne turlarına katılmak istemeyenler için kişiye öze tekne turu alternatifleri de oluyor. Datça tekne turları kişi başı ortalama 100 TL, fiyata ikramlar da dahil.
Ne Yemeli!
Balı bademi meşhur olduğundan dondurması da ballı bademli oluyor Datça’nın. Sokaklarında keçiler kol gezdiğinden tabii ki %100 keçi sütünden… Bademi de balı da ayrı ayrı pek severim ama dondurmada çok sevemedim, fazla tatlı geldi bana. Siz deneyin belki seversiniz.
Büklerde de merkezde de balık restoranları ağırlıkta ama hepsi alkollü. Ayrıca Eski Datça sokaklarında otel bahçelerinde verilen yöresel içerikli kahvaltılar oldukça keyifli.
Ayrıca Datça bitki cenneti diyebiliriz. Şifa dağıtan bitki stantlarından çaylar, otlar satın almanızı öneririm.
Konaklama
Datça’ya gittiğinizde konaklama tercihinizi denize yakın olsun derseniz Yeni Datça’dan, taş evler, mimari yapılar, zeytin ağaçları derseniz ve huzur arayışındaysanız Eski Datça’dan yana kullanmalısınız. Datça’da öuhafazakar konseptte bir otel olmadığı gibi alkolsüz bir otel de yok. Ancak ev kiralanabilir. Ben tercihimi ise SET’in önerisi ile Eski Datça’da bulunan, eskiden yağhane olarak kullanılan ve taş bir yapı olan @datca_yaghane’den yana yaptım. Tarihi bir yapıda konaklamak hazzını seviyorum. Aynı zamanda geniş de bir kütüphanesi bulunuyor. Tek sorunu hemen yanı başında bulunan restoranda sabah kadar canlı müzik olması. Kahvaltısı ve temizliği iyi, fiyat performans açısından da iyi denilebilir. Temmuz dışında Datça’ya geldiğinizde boş oda veya başka otel bulmanız da zor değil, yani kendiniz gelip gezip karar verebilirsiniz. Bu arada Yeni ve Eski Datça arası 3 km kadar…
Genel itibari ile otel değerlendirmem ise şu şekilde;
Nerede: Datça/ Muğla
Konsept: Butik Otel
♦️Deniz: Otele ait plaj yok, Eski Datça’da ve en yakın plaj 2-3 km uzaklıkta.
♦️Havuz ❌
♦️Kadınlar plajı ❌
♦️Yemek: 8/10 (Kahvaltı dahil ve kahvaltı gayet güzel.)
♦️Erkek Havuzu ❌
♦️Kadın Tesisi ❌
♦️Yetişkinlere yönelik etkinlik❌
♦️Çocuk etkinlikleri ❌
♦️Mini Club ❌
♦️Oyun salonu ❌
♦️Odalar ve otel dekorasyonu: 8/10
Konaklama bedeli: Ort. kişi başı 150 TL.
Tatil tarihim: 2019 Haziran
Datça ile beraber planladığımız Akyaka gezimiz için buraya, sonrasında Marmaris’e Angel’s Otel tatilimiz için buraya tıklayın.
Tatil ile ilgili Instagram paylaşımlarımı görmek için #hacergeziyor hashtagindeki postlara bakabilir veya buraya tıklayabilirsiniz.
Şimdiden iyi tatiller.
No Comments